“Kanal(i)zasyon” taştı!

kanalizasyon-afisHani derler ya en kötü karar karasız kalmaktan iyidir diye. Meğer doğru değilmiş bunu daha önceki deneyimlerimden birçok kez anladığım gibi geçen hafta bir kez daha deneyimledim. Kararsız kaldığımız bir anda kendimi Okan Bayülgen’in programlarında ballandıra ballandıra anlattığı yeni sinema filminde buldum kendimi. Film Fenerbahçe-Galatasaray maçı ile aynı saatte başladığından salonda sadece on beş kişiydik. Malum kişi az olunca sayması da kolay oluyor. Film oyuncu kadrosuyla ve televizyon sektörünü eleştirel bir yanı olduğundan iyi bir film gibi gözüküyordu önceleri. Taki filmi izleyene kadar. Okan Bayülgen’i yaptığı tv programlarından ziyade oynadığı filmleri de fazlasıyla sevmişimdir. Özellikle Ağır Roman‘daki rolüyle hiç aklımdan çıkmıyor. Öncesinde oynadığı İstanbul Kanatlarımın Altında filmi de yine o dönemin başarılı filmleri arasındaydı. Sonraları yaptığı Hemşo ve Komser Şekspir de bana kalırsa son filmi olan Kanalizasyondan çok daha iyiydi.

Ben bir film eleştirmeni değilim. Bunun okulunu okumadım bu açıdan eleştiri yapmak pek üzerime düşmez belki ama sonuçta bir sinemasever olarak bu filme para verip izlediysem, filmin senaryosu iyi  kaba tabirle uyduruk olmayan bir film olmasını isterdim. Film günümüz televizyonlarında yayınlanan çeşitli programların tiye alınmış halini konu alıyor. Bu esnada cam siliciliğinden bir tv genel müdürlüğüne kadar yükselen İmdat (Okan Bayülgen)’ın hikayesini izliyoruz. Araya biraz aşk ve macera da sıkıştırılmış. Film garip bir şekilde başlıyor garip bir şekilde devam ediyor ve garip bir şekilde bitiyor. Bir yandan İmdat, diğer yandan televizyonun eski genel müdürünün intikam planları, sonrasında İmdat’ın hapse girişi. Arkadaşlarının İmdat’ı hapisten çıkarma planları. Arada bir sürekli talimatlar veren sağ omuzu üzerinden görebildiğimiz bir adam ve karşısına geçip bıdı bıdı konuşan yine başka birisi. Filmde Rasim Öztekin ve Erol Günaydın gibi  sadece birkaç kez görebildiğimiz oyuncular da var. Özellikle Rasim Öztekin bu filmde tam bir kayıp vaka olmuş. Film boyunca çanak anten esprisi yapıp durdu. Halbuki Kabadayı filmindeki “Sürmeli” ve öncesinde G.O.R.A filmindeki “Bob Marley Faruk” rolleriyle ne kadar da çeşitli tipler sunmuştu bize.

Filmin diğer oyuncusu olan Hakan Yılmaz‘ı zaten hiç beğenmiyorum. Rolüne hiç yakışmamıştı bana kalırsa. 45 yaşında olan Okan Bayülgen’de neden yirmili yaşlardaki genç birini canlandırmak için uğraşmış anlamış değilim. Hemşo filmindeki karakterin aynısı canlandırmış neredeyse. Gömleğinin yakasına kadar olan tüm düğmelerinin iliklenmesiyle köylü rolüne bürünmüş yine. TV’nin eski patronunu Okan Bayülgen, İmdat karakteri içinse daha genç bir oyuncu bulsalarmış sanki daha iyi olurmuş. Filmde en güzel oynayan ama asıl mesleği oyunculuk olmayan kişi Hakkı Devrimdi. O kadar inandırıcıydı ki asıl mesleği oyunculuk olan kişilerden daha iyiydi.

Filme konu olan günümüz TV programları filmde yaratıcılıktan yoksun bir şekilde karşımıza çıkıyor. “Kim 500 milyar ister?” olmuş “Kim 500 tokat ister?”, “Yemekteyiz” olmuş “Tuvaletteyiz”, “Var mısın yok musun?” olmuş “Boş musun dolu musun?”, “Gelinim olur musun?” olmuş “Hayvanım olur musun?”. Arada bir kafasına kese kağıdı geçirilmiş birinin sürekli olarak konuştuğunu izliyoruz. Filmin maksadı TV’de izlediğimiz bu tür programlarla dalga geçmekse dalga geçilecek bir film yaparak bunu başarmak kolay pek olmuyor malesef.

Okan Bayülgen’i yine TV’de yaptığı programlarla izlemeyi daha çok tercih ederim. Sinamada ise yaptığı seslendirmelerle bence en büyük ödülü orada hakediyor. Son olarak sözlerimi filmde Hakkı Devrim’in söylediği bir söz ile bitirmek istiyorum.

Bir hadise bir kez olursa kazadır. İki kez olursa tesadüftür. Üç kez olursa istikrardır. Yanlış verdiğim kararlar konusunda istikrarlı bir şekilde devam ediyorum. Hadi hayırlısı.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top